Yıllar

  • 0

 Yıllar yılları kovaladı. 

Aradan uzun zaman geçmiş. Neler oldu neler.

Burayı bile unutmuşum. Bugünlerde moralim sıfır olduğu için tekrardan yazma isteği doğdu ve kendimi burada buldum. 

Artık kırmızı kanepeden bildirmiyorum. Kanepemin bile rengi değişti. Eski olan hiçbir şeyin tadı kalmadı. 

Uzun zamandır yalnız yaşayan biri olarak artık ailemle yasiyorum. Annem hasta ve bakmakla yukumluyum. Babam tek başına idare edemiyor. Haklı da.

Psikolojik olarak rahatsız olduğu için her gün yeni bir maceraya uyanıyoruz. Israrcı tutumlar, kendi başına idare edememe, sürekli arkamı kolaçan etme ihtiyacı. Ilk başlarda gayet iyi giderken son zamanlarda benim de tahammulumun kalmadığını fark ettim. Özellikle ısrarcı tavırlar en çok zorlandığım durumlar. 

Geçmişe baktığım da ne kadar özgür olduğumu görebiliyorum. Kıymetini o zamanda biliyordum fakat şimdilerde bunu 2 veya 3 ile carpilmis olarak biliyorum. 

Zaman cabuk geçiyor arkadaşlar. Anın kıymetini bilin. Hayallerinizi ötelemeyin. Gezin, okuyun, öğrenin... ileride bunları yapmak için fırsatıniz olmayabilir. 


İş hayatı ve İstanbul

  • 1
ve yine ben...

hunharca geçen onca zaman zarfında bir şey yazmadım. gerçi artık takip ediliyor muyum bilmiyorum.

en son istanbul'da yaşadığımı bildirmiştim. Ankara-Sakarya ve en son İstanbul. Nereden nereye diyor insan. Anılar anılar...

Neyse Büyükşehir'in dertleri büyük oluyor azizim. Trafikti,arkadaşlardı vs vs Hepsi ayrı bir muamma. Şunu gördüm ki büyükşehirde arkadaş edinmek çok zor. Sakarya öyle miydi? Bir gün boş kaldığımı hatırlamam. Burada bildiğiniz arkadaşı elinizde tutmak için her gün ödün vermek zorundasınız.

Yaşam da pahalı diyenlere kısaca bahsetmek gerekirse; ortalama bir evde oturmak istiyorsanız 1000 TL den keseyi açmak zorundasınız. Sen de mi 1000 Tl veriyorsun derseniz.Tabii ki Hayır :) Bildiğiniz istanbul' da köy hayatı yaşıyorum. Her ne kadar İstanbul'un jet sosyetesine çok yakın otursam da köyde çatı katımda mutluyum.

İş yaşamı ise entrikalarla dolu. Herkes herkesin arkasından atıp tutuyor. Kimi diğerlerini aklınca tahlil ediyor, kimi iş bilgisinin cakasını satmaya çalışıyor, kimi patronluk taslıyor, kimi whatsapp grubu üzerinden isim vermeden ateş ediyor. Hatta bugün bir tanesine çok güldüm. Durun paylaşayım :D

"Ceeeeekkk herkes kendini bilecek..ceeeekkk herkes işini yapecekkk ahbap cavus köyünden cıkıp şehre inilicek..bilmiyorsa isini öğrenmeye çalişecek...onu da yapmıyorsa cenesini kapayecek...yok helallik sana kardeş, hesabı tek tek sorulecek..ne yaptıysanız bana 10 katı size dilencek..iyilikse iyilik, kötülükse kötülük heyyyy...dır dıra dır dır maşallah, hadi bana eyvallah...( Candan- Beyaz atışması müziğine sözlerin okunması önerilir)"

Geçen gün de bir değişik versiyonu vardı.. Patrona ithafen yazılmış bir yazı :D

KİFAYETSİZ MUHTERİSLER 

Kifayetsiz : Yetersiz
Muhteris   : Hırslı 

      Televizyon seyrederken birilerine bakıp da “Bu adam bu sığlıkla nasıl buralara kadar gelebilmiş” diye düşündüğünüz oldu mu hiç? Ya da işyerinizde sizinle aynı ya da daha üst pozisyonda bir görevi olan birileri, sizde büyük bir şaşkınlık uyandırdı mı? “Bu cahillik, kendini bilmezlik nasıl fark edilmez” diye iç geçirdiniz mi hiç?

      İkisi de Amerikalı psikiyatri uzmanı olan Justin Kruger ve David Dunning, bu hissi çok yaşamış olacaklar ki, bir süre önce bir teori geliştirmişler;
      “Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır.”

      Justin Kruger ve David Dunning fizyolojik ve zihinsel alanda yaptıkları çeşitli araştırmaların sonucunda Nobel ödülüne layık görüldüler.

       Bu araştırma sırasında Cornell Üniversitesi öğrencileri arasında bir test yapılır ve imtihan sonrası olağan “Nasıl geçti?” sorusuna cevap istenir. Soruların yüzde 10’una bile cevap veremeyenlerin kendilerine güveni müthiştir. Testin en az yüzde 60’ını doğru cevapladıklarını düşünmektedirler; hatta iyi günlerinde olmaları halinde yüzde 70 başarıya ulaşabileceklerine inanmaktadırlar. Soruların yüzde 90’ından fazlasına doğru cevap verenler ise en alçak gönüllüler olup, yüzde 70 oranında doğru cevapladıklarını söylemektedirler.
Tüm sonuçların değerlendirilmesi sonrası Dunning-Kruger sendromu yazılır:

     1-Niteliksiz insanlar, gerçekte ne ölçüde niteliksiz olduklarının farkında değildirler.
      2-Üstelik niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedirler.
      3-Aynı zamanda gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp, anlamaktan da acizdirler.
      4-Eğer bu insanların nitelikleri belirli bir eğitim sonucu artırılsa, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlamaktadırlar.

        İşinde çok iyi olduğuna yürekten inanan yetersiz (kifayetsiz) kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve asla yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymamakta, aksine her şeyin hakkı kendi olduğunu düşünmektedir. Ancak bu cahillik ve haddini bilmezlik karışımı mesleki açıdan müthiş bir itici güç haline gelmektedir. Bu nedenle günümüz toplumunda bazı eksiler, hızla artıya dönüşmekte. Sonuç olarak dilimizdeki tabiri ile “kifayetsiz muhterisler” hızla yükselmekte ve ön plana çıkmaktadır.
         Gerçekten bilgili ve yetenekli insanlarımız ise fazla alçak gönüllü davranarak bazı görevlere talip olmakta sıkıntı çekmekte veya başkalarının onu değerlendirmesini beklemektedirler. Değerlerinin anlaşılmadığını görünce de kendilerini daha da geriye çekmekte ve böylece meydan, kifayetsiz muhterislere kalmaktadır.
          Gerçek bilgi birikimine sahip iseniz, lütfen mütevazı olmayın, çevreniz tarafından ihtiras eksikliği ile suçlanmayın. Toplumun ön planında yer alan veya yakın çevrenizde bulunan bir dolu insana şöyle bir bakın, sanırım bu satırları okurken aklınızdan bir sürü isim geçti.

       Bertrand Russel yarım yüzyıl önce bu durumu şu cümleyle özetlemiş;
     
   “Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken cahillerin küstahça kendilerinden emin olmalarıdır”

Anlayacağınız çok eğleniyorum. entrika,ihtiras her şey var... Allah sonumuzu hayretsin diyorum ve şimdilik hepinizi öpüyorum.
ZD kırmızı kanepeden yazmaya devam ediyor. Sanırım koltukları değiştirmenin vakti geldi :))

İspanya mucka

  • 3


Herkese tekrardan merhaba,

 Yoğun tempolu yaşam!,şan! şöhret! oldukça yıpratmıştı beni. Bende bu durumlardan biraz uzaklaşayım diye kırmızı kanepemi bir kenara bırakıp,kendimi ispanyaya attım. Elalemin puccası gider de biz niye gitmeyelim. Bizim ne eksiğimiz var.

 Her neyse kaptım eşi dostu (helenler,margaritalar,maria gonzalesler... ) gittik ilk etapta Madrid'e.Normalde böyle şeyleri anlatmayı sevmem ama madem laf lafı açtı. Neyse Madrid'de otelimize yerleştik. Baktım odada kırmızı kanepe yok. Hemen odama bir kırmızı kanepe istedim. Yatagımı odadan cıkarttım. Biliyorsunuz ki kırmızı kanepesiz yapamam. Sağ olsunlar hallettiler. Eşyalarımızı yerleştirdik falan derken attık kendimizi Madrid sokaklarına.

 Bildiğimiz Ankaranın olması gereken şehir hali. Adamlar şehri baştan sona yapmışlar. Sanırsın ki her noktasina bir sanatkar dokunmuş. Aklıma sık sık Ankara geldi ama bizim daha yol almamız gereken nokta var. Kafamı kurcalayan bu detaylardan sonra şehre daha farklı bir gözle bakayım dedim ve yemek konusuna döndüm.

 Bir şehir benim için (dikkat:benim için) bu kadar mı yoksun olur yemekten. Her şey mi domuz eti! Bir ülke yılda neden 1 milyar dolarını domuz etine harcar ki :p Hayalini kurdugumuz tapaslar vb. hepsi neredeyse domuz etinden. Yiyebileceğim bir şey yok. Deniz ürünleriyle de alakası olan bir tipte değilim. Bu arada ispanyada deniz ürünleri de epey bir fazla. Kalamarlar,midyeler,istakozlar vb. Tatlarıda güzel şimdi,haklarını yemeyeyim. Tabii kalamar vs derken öğünlerimizi bunlarla geçirdik.

 Yemek konusunu hallettikten sonra insanlarla haşır neşir olmak adına kilise kapısında birkaç ispanyol amcayla sohbet edeyim dedim. hola garcia hola garcia diye konuya girmek isterken baktım ki kapıda kimse yok. Kilise önlerine geçtim, şehrin genelinde amca,dede yok. sağıma bakıyorum soluma bakıyorum yok yok yok... Sanırsınız ki tüm ispanyol halkı, turistler geliyor dercesine tasını tarağı toplayıp kaçmış.Anlayacağınız bu noktada da elimiz boş döndük.

 Ehh ne yapalım.Elimizde kalan tek şey gece hayatı...

 Onu da buradan anlatacagımızı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz :))

Tatilimizin Madrid ayağı 3 gün sonra bittiğinde Dorotea den ayrılmak çok zor oldu ama yine buluşmak üzere birbirimize söz verdik.

 Vee Barcelonaaa...

 Barcelona ayağını ise belki bir sonraki yazımda yazabilirim. +100 yoruma 1 barcelona gezisi :p 
Şimdilik hoşçakalın.

 Not: Az önce okudugunuz yazıda kişiler hariç her şey doğrudur.

Merhaba evribadi

  • 4



Merhaba,

Askerden geldim. İşe başladım. Taşındım. Bir şeyler bir şeyler... Hayat çok hızlı akıp geçiyor. Yalnız bu hayat akıp giderken bazı şeyler oluyor. Ama genel olarak bir çok değişmesine rağmen  bana bir şey değişmiyormuş gibi geliyor. Çok felsefi oldu farkındayım.

Bu arada sevgili dostlar yeni yerim İstanbul. Artık taşrada karıştırdığım haltları bir kenara bırakıp kendimi İstanbula emanet ediyorum. Bakalım istanbulda beni ne gibi maceralar bekliyor.

tabii benim gibi bir insan istanbula taşınmadan önce alt yapı çalışmalarına başlaması lazım. Daha gitmeden birkaç tane noktaya atış yaptım. tabii bu atışların ne olduğunu ilerleyen zamanlarda bahsedicem. Tabi bir sorunum var. o da parasal açıdan biraz daha rahatlayabilmem. İş haricindeki kalan zamanlarda ekstra bir şey yapmalıyım ki taşrada yakaladığım üstün potansiyelimi burada da devreye sokabileyim :P (taşrada ne yapıyordun diyenler için:evde oturmak,spora gitmek,sinema,yüzmek.başka da bir şey yok )

yahu insan istanbula gelince sanki hayatında birçok şey değişecekmiş gibi geliyor.halbuki baktığımda cevremdeki tüm insanlar normal anadolu insanına göre daha monoton yaşıyor Tabii kızları ayrı tutuyorum. Bu kız arkadaşların para biriktirme dertleri olmadığı gibi o kafe senin bu kafe benim dolaşıp duruyorlar. arada saçlara iki balyaj iki boya ohhh.. gel keyfim gel...

halbuki biz erkekler öyle mi? para biriktir,araba al,ev al...sanki bunlarda çok kolay bir işmiş gibi. Bazen kız mı olsaydık diyorum :P

Ya da bir sponsor mu bulsam. Biri elimden tutup beni halay başı yapsa bende mendilimi çıkarsam sallasam da sallasam.

her neyse istanbul macerası başladı lakin istanbula daha 2-3 günlük gidebildim. bu dakikadan sonra istanbullu camiaya bir kişi daha kazandı diyerek hayırlı olsun dileklerimi sunuyorum.

Özellikle davetler,açılışlar için iletişim hattından bana ulaşabilirsiniz.Sevgiyle kalın hoşçakalın..

Zd hala kırmızı kanepesinden bildiriyor.Eskimedi gitti!

Bu şafaktan sonra ben mi yapayım?

  • 1
Can sıkıcı bir günden merhaba...

Sevgili lily bloguma bir yorum bıraktığında fark ettim ki burayı es geçmişim. Lakin elde olmayan nedenler,sıkıcı durumlar vs vs...

Neredeyim diye merak edenler vardır diye düşünüyorum. İlk etapta her erkeğin yapması gereken şey diye söylenen yerdeyim diyebilirim. Geldiğimden mutlu muyum,değilim. Yapılması gerekiyor mu onu dahi bilmiyorum. Tek temennim,bir an bitmesi...

Şimdi burada anılarımı anlatarak kafanızı allak bullak etmek istemiyorum. Fakat bir iki nasihatte bulunmam gerekiyorsa, kızlar askere gelmeyin.:P Erkekler siz de kesinlikle ya kısa dönem olarak gelin ya da hiç gelmeyin. Arası yok yaniii..

Bu arada atış takımına seçilmiş biri olarak atışımın iyi olduğunu belirtmek isterim. :)

Sevgilerle...

Ben iyiyim.

  • 6


Sevgili blogdaşlarım,

Sıkıldım sıkıldım sıkıldım...ve uzun zamandır bu diyarlardan uzak kaldım...Başka mecralara daldım.Başka şeylerle ilgilendim...Kendimi sanata bilime adadım desem de inanmayın... bildiğiniz boş gezenin boş kalfası oldum. Gezdim tozdum dolaştım.Eğlendim har vurup harman savurdum...

Neler yaptım.

Kafama göre yeni yerler belirleyip, atladım arabayı gezdim dolaştım. Kocaeline gittim. Sekapark varmış mesela.Gayette güzelmiş begendim. Cevremdekilere neden daha önce beni uyarmadıkları icinde kızdım. Neyse onlarla da oturduk sohbet vs. Birkaç tane fotograf cekimi yaptım. Sanmayın ki bir Mehmet Turgut'um. Saçma sapan fotograflar cekip instagramdan paylastım. Sonracıgıma bir gün kafam bozuldu... Dedim ki ne yapsam? Bu sehir artık bana çok dar. Atladım araca gittim Yalova'ya.Aradım arkadaşı ben geliyorum dedim. Sagolsun o da aldı beni oradan oraya koşuşturdu. Atatürk köşküne gittik mesela. Körfeze nazır güzel bir yer...Tavsiye ederim..

Sonrasında Bilecik,tekrardan Kocaeli derken zaman aldı başını gitti. Araya Ankara falanda serpiştirdim tabii...:))

Gezmeler tozmalar böyleyken bir şeye daha takıldım. Daha önceden body yapmaya başladığımı söylemişmiydim bilmiyorum.Lakin body e kafayı takmış pozisyondayım. Yahu o kadar bodye falan gidiyoruz. İnsanın vucudunda hiç mi gelişme olmaz. Millete bakıyorum. Adam yürüyen kas..Biz ise bildiğin normal bir tip. Gören dalga geçiyor. Hani adonisler diye... Yemişim adonisinizi...

Durumlar böyleyken gelelim aşk meşk hayatına... Sanırım bu konularda pek iyi değilim... Odaklanma sorunum var. Tabii ilk önce odaklanacak bir kız arkadaşında olması lazım. hani odaklansam bile bakkalda,markette,cafede vs... Bir daha görebilene aşk olsun... Aslında önceden böyle miydi. Otobüs aşklarım olurdu. Dolmuşta gördüğüm kızla kesişirdik. Dolmuş süresince kısa flörtlerim olurdu..Nerdeeee şimdilerde....

Velhasıl kelam..Pekte yazacak şeylerim yokmuş...

Bu arada kırmızı kanepeyi ikiye çıkardım. Zd kırmızı kanepelerinden yazmaya devam ediyor.

Not: Ünlü bir sinema yapımcısı beni keşfetse de hayatıma biraz renk gelse bari...Adonisler yolda efenim:P

Hedef

  • 3



Biz stratejik hamlelerimizi yaparken burayı boşladık tabii...

Sizleri gelişmelerden de uzak bıraktım. Kaçınız merak ediyor bilemiyorum :)

Gerçi bu zaman zarfında o kadar çok şey oldu ki...Ben intikam almaktan vazgeçtim. İntikamı geçtim, tekrar sil baştan durumlara düştüm....

Neyse problem yok.Sakin olun...

Geçenlerde okuduğum bir kitapta bağlanma duygusunun beynin sağ lobundaki sezgisel bölgede faaliyete geçtiğini ve zamanla köreleceğini söylüyordu. Buna istinaden bende heyecen yapmamam gerektiğini anlamış oldum.

Sonuç intikam falan yok....

Eee ne oldu derseniz... Oturdum konuştum her şeyi.. Ve sonrası bana özel :p

....

İkinci stratejik hamlem ise daha önceden bana, senin hedefin yok zd diye diye kafamın etini yiyen arkadaşıma ithafen gerçekleştirmeye çalıştığım hedef tablosunu oluşturmak oldu. Kısa ve uzun vadeli hedeflerimi bir kağıda yazdım. Bunları burada paylaşmak isterdim lakin büyüsünün bozulmasından korkuyorum. Sizlere de tavsiyem hedeflerinizi oluşturun. İster uzun vadeli ister kısa vadeli...

Nedir bu hedef derseniz.. Hayatta yaşıyoruz ama ne için yaşadığımız konusunda birçoğumuzun fikri yok....diye düşünüyorum :) Hayatın akışına bırakmışız kendimizi gidiyoruz. Ne istediklerimizi yapabiliyoruz ne de yaptığımız şeylerden tat alabiliyoruz.

Kaçımız yaptığı meslekten tat alabiliyor. Ya da kaçımız bulunduğu konumdan memnun.
Kaçımız bir enstrüman öğrenmek istiyor.
Kaçımız bir spor dalıyla uğraşmak istiyor.
Kaçımız yabancı dil öğrenmek istiyor,kitap okumak istiyor bla bla....

İşte bunlar hedefimiz olmalı. Hedefsiz bir seyahat olmayacağı için...Yaşamımızda bir seyahat olduğuna göre....

İşte oturdum bunları tasarladım...Sizde deneyebilirsiniz...

Bugünlük bu kadar... ZD bu sefer kanepeden değil,parkenin üstünden bildiriyor..